Serra Kaslowski Dekorasyon Tasarım ve Mimarlık, 2007 yılından günümüze, iç mekan ve dekorasyon projelerine imza atıyor. Kaslowski’nin Kuruçeşme sahilinde konumlanan ofisinde, yaratıcı çizgisi ve çalışma alanı üzerine sohbet ediyoruz…
Serra Kaslowski Dekorasyon Tasarım ve Mimarlık nasıl kuruldu?
İç mimari ve dekorasyona merakım üniversiteden sonra başladı. Reklam ve halkla ilişkiler sektöründe birkaç yıl çalıştıktan sonra esas merakımın bu yönde olduğunu fark ettim. Bir yıl kadar bir iç mimarlık ofisinde çalıştıktan sonra evimde bir ofis alanı yarattım ve bir yıl da bu şekilde çalıştım. Daha sonra 2007’de profesyonel olarak kendi ofisimi kurdum. Her zaman Arnavutköy ve Kuruçeşme civarında, herkesin kolaylıkla ulaşabileceği bir ofis hayal etmiştim ve sanırım buldum.
Ofisinizi biraz anlatır mısınız?
Yaklaşık 30 – 40 sene önce inşa edilmiş üç katlı bir bina. Zemin kat dahil ilk üç kat ofis, son kat ise konut olarak kullanılıyor. Kuruçeşme sahil şeridinde pek çok bina bitişik nizamda inşa edildiği için genellikle dar. Bu yüzden de ofisimizin bulunduğu kat plan olarak sıra dışı diyebilirim. Yaklaşık 60 m2 olan ofisin ön ve arka kısmını, 10 m uzunluğunda bir koridor birbirine bağlıyor. Mutfak, banyo ve kış bahçesi de bu koridora açılıyor. Mutfak, hem mutfak hem de kütüphane olarak iki fonksiyonu bir arada barındırıyor. Ortada bulunan ve tavanı camla kaplı olan bölüm ise çalışma alanı olarak kullanılıyor ve yine aynı koridora bağlanıyor. Üç metreye yakın tavan yüksekliği sayesinde, ofis olduğundan daha ferah ve hacimli görünüyor. Ayrıca kullanımı bize ait olan küçük bir bahçe ve apartman boşluğu da var.
Taşındığınızda mekansal değişiklikler yaptınız mı?
Biz taşındığımızda ofis oldukça metruk ve bakımsızdı. Ortadaki camlı çalışma bölümünden tüm ahşap işlerine, duvar kaplamalarından demir pencere pervazlarına kadar her şeyi yeniden yaptık. Hatta ısıtma sistemi bile yoktu. Tüm bina zemininde kullanılan çiniyi; yaşanmışlığı, pastel renkleri ve desenini çok beğendiğim için koridorda muhafaza ettik. Mekanda ferahlık yaratmak için pencere doğramalarını değiştirerek camı mümkün olduğunca büyük tuttuk. Bunun için de demir doğramaları özel olarak yaptırdık. Amaç, camlar açıldığında hiçbir çerçeve görmemek ve dışarıyı içeride maksimum hissetmekti. Bunun dışında, ortada bulunan apartman boşluğunu kış bahçesi fikrinden yola çıkarak ofise dahil ettik. Böylece koridora hem ışık hem de hacim kazandırmış olduk. Renk olarak ön bölümde çarpıcı ve sıcak bir atmosfer yaratmak için kırmızı ve siyah renkleri, mutfak – kütüphane bölümünde çok sevdiğim sarı – mavi kombinasyonunu, arka bölüm ve genel alanlarda ise vazgeçemediğim sıcak gri tonlarını kullandık. Aydınlatma sisteminde, ön bölümde samimi bir mekan yaratmak için tavandan asılan bir fener tercih ettik. Geçiş bölümlerinde tavana monte edilen ve ışığı direk yansıtmayan ayarlanabilir spotlar, çalışma alanlarında ise mekanı yumuşatmak amacıyla tavan aydınlatmaları yerine duvar aplikleri, abajur ve yerden aydınlatma elemanları kullandık. Hatta gün ışığını maksimumda içeriye almak için perde kullanmadık. Bütün bu dekorasyon süreci üç ay sürdü.
Kendi stilinizi bu ofise nasıl yansıttınız?
Dekorasyonda hedefimiz; yaşanmışlığın ön planda olduğu, her mekanda farklı renk kombinasyonlarının kullanıldığı, eski ve yeni parçaların bir arada olduğu eklektik mekanlar yaratmak. Burada da alışılagelmiş bir ofis düzeninden çok, yarattığımız butik projelerin yansıması olsun istedim. Farklı tarz ve ölçeklerde projelere imza atmamıza rağmen, kimliğimizin anlaşılmasında ofisin çok büyük rol oynadığını düşünüyorum.
Dekorasyonda size neler ilham kaynağı oldu?
İstanbul, Boğaziçi, binanın konumu ve bana hissettirdiği duygu en büyük ilham kaynaklarım oldu. Apartman dairesi olmasına rağmen, bahçesi ve sıra dışı planı sayesinde içeri girdiğinizde kendinizi müstakil bir ofiste hissedeceğiniz farklı bir yer burası.
Dekorasyonun hayatınızdaki yeri nedir?
Dekorasyon, bize yaşattığı his nedeniyle çok önemli. Herhangi bir mekana girdiğinizde size hissettirdiği duygular tüm ruh dünyanızı değiştirebilir. Dekorasyonun, kişinin yaşam tarzı ve kişiliğinin aynası olduğunu da söyleyebilirim. Mesela en çok Art Deco mobilya ve tasarımlar beni çekiyor. O dönemdeki yaşam tarzı, kıyafetler, geometri, renkler ve mobilyalarda kullanılan ahşap çeşitleri benim için vazgeçilmez. Onun dışında 1950’ler, çağdaş tasarımlar ve farklı tarzları karıştırarak kullanmayı seviyorum. Tek bir tarza yönelmeyi çok heyecanlı bulmuyorum. Kendi evim de, yıllardır seyahatlerden topladığım eski parçalarla modern mobilyaların beraber kullanıldığı, eski Türk ressamları ile çağdaş resimlerin birlikte yer aldığı eklektik bir tarza sahip diyebilirim. İçinde yaşayan kişilerin hayat felsefesini, karakterlerini ve sanat zevkini yansıtan, hayatı kolaylaştıran tasarımlar içeren ve sıcak bir dekorasyon tarzı bence ideal olan. (www.serrakaslowski.com)
YAPIM RANA KORGÜL FOTOĞRAFLAR KADİR AŞNAZ