Türkiye’nin markalaşmış ilk moda tasarımcısı ve modern Türk kadınının simgesi olmuş Zühal Yorgancıoğlu’nun Urla’nın Güvendik Köyü’ndeki otantik köy evindeyiz. Panaromasında adaların ve masmavi Ege Denizi’nin olduğu bu köy evi; onun geçmişi, hayalleri, emeği, kısacası tüm yaşamının özü ve çok sevdiği Anadolu kültürüne bir aşkname gibi.
1926 yılında İzmir’de dünyaya gelen ve bugün mesleğinin 64. yılını kutlayan Zühal Yorgancıoğlu’nun Urla’daki evine konuk olduk. Güvendik Köyü’ndeki bu ev, ünlü tasarımcı Yorgancıoğlu’nun hafta sonlarını geçirdiği mekan. O, özel günlerde ailesi ve yakın arkadaşları ile burada bir araya geliyor. ‘Bu evin ilk sahibi Rum bir aileymiş. Biz 1980’de, ikinci sahibi Ulamışlı Mehmet Efendi’den aldık. Mimari bir özelliği olmayan, 65 cm duvar kalınlığı olan 150 yıllık bir taş ev burası. İki katlı ve taban alanı 40 m2 ye oturuyor. Girişte salon, mutfak ve tuvalet, üst katta ise iki yatak odası bulunuyor’ diyerek evinin hikayesini paylaşmaya başlıyor Zühal Yorgancıoğlu ve ‘İlk girdiğimizde oldukça eski ve bakımsızdı. Bahçe taş yığını ve kurumuş otlarla kaplıydı. Evin iç mekanını oturulacak hale getirmek için küçük bir oda ilave ettik. İkinci kata çıkmak için de merdiveni değiştirmek gerekiyordu. Ayrıca tuvalet, merdiven altında ve oldukça küçüktü. Dışarıya büyük bir tuvalet ve banyo yaptık. Hatta öyle bir banyo oldu ki Müzeyyen Senar’ı davet ettiğimiz zaman tuvalete girip çıkması bir anda oldu ve ‘Zühal hemen bana bir viski ver. Burada ancak viski içilir!’ dedi. Restorasyon çalışmalarına eşim Mehmet Bey ile 1982’de başladık ve iki yılda tamamladık. Bu evi dekore ederken Çumra, Ilgın, Ermenak gibi çocukluğumda yaşadığım Anadolu yörelerinin belirgin objelerini kullandım; sedir, kilim, minderler gibi… Konya’nın Çumra ilçesinin yanı sıra o dönem oralarda yaşayan Almanlar’ın baraj etrafında yaptığı çiçek bahçeleri ve meyve ağaçları bezeli Bavyera evleri küçük yaşımda beni çok etkilemişti. O cenneti evimize yansıtmaya çalıştım. Renk seçimlerim Anadolu’nun unutamadığım yöresel renklerinden sarı, turuncu, yeşil, mavi yönünde oldu. Perdeler beyaz delik işi olup annemin bana çeyiz olarak verdiği bohçadan… Ayrıca kilimin en güzeli olan cicimlere yer verdim. İzmir Bit Pazarı ve İstanbul Çukurcuma’dan çeşitli alımlar yapmıştım. Zamanla toplanan, yaşamımızın izlerini taşıyan objelerim var. Evdeki tablolar arasında Kenan Evren, Serdar Leblebici, ağabeyim Cemal Özcivelek ve Mrs. Rossman’a ait eserler var’ diye ekliyor Zühal Yorgancıoğlu.
BAHÇE 150 yıllık Rum evinin bahçesi hala yeşil ve bakımlı. Evin pencerelerindeki ahşap kepenklerde el işçiliği kullanılmış. Bahçedeki ağaç ev Yorgancıoğlu’nun torunu Can’ın en sevdiği yer.
BAHÇE Doğu Çardağı’nın ön tarafı renkli ve el yapımı minderlerle düzenlenirken şemsiye küçük de olsa keyifli bir aksesuar olarak yerini almış.
Rengarenk çiçek ve meyve ağaçları ile donatılmış bahçede, iki ayrı çardak köşesi kurulmuş, Batı Çardağı ve Doğu Çardağı. Ayrıca bir ağaç ev ve at arabası da bulunuyor. Her köşesinde Çumra’ya olan özlemi dile getiren eşyaların ve objelerin yer aldığı yaşanmışlık kokan ev, 1991’de Ağa Han Mimarlık Ödülü’ne aday gösterilmiş. ‘Burası öyle bir cennet ki girmek zor ama girdikten sonra çıkmak da delilik… Yorgun ve yoğun geçen hafta içi günlerimden sonra bu köye gelip evimin bahçesindeki toprakla uğraşmak bana büyüleyici bir huzur verdi ve yaratıcı güç sağladı. Bu toprak halen de beni dimdik ayakta tutuyor’ diyerek bizi uğurluyor sevgili Zühal Yorgancıoğlu.
BAHÇE Beyaza boyanmış ferforje bir kapı, yeşillikler içinde ahşap bir bank, ağaca asılı bir kuş sepeti, Doğu Çardağı’ndaki renkli minderler ve yastıklar bahçedeki özel köşeleri yansıtırken evin dışındaki tuvalet ve banyo girenleri şaşırtıyor. Her köşede farklı bir atmosfer yaratılmış.
SALON Mekan iki bölümden oluyor. Zühal Yorgancıoğlu’nun ince zevki ve anılarına olan bağlılığı net bir şekilde görülüyor.
SALON Zemindeki cicim kilimler zamanla alınmış parçalar. Şömine üzerindeki bebekler, Yorgancıoğlu’nun Çumra’da annesiyle beraber gaz lambasının isli ışığı altında pamuk ve bezlerden yaptığı bez bebekler.
Zühal Yorgancıoğlu ile moda üzerine…
Modaya ilginiz ne zaman başladı? Çocuk yaşta başladı. Babamın mesleki görevinden dolayı Konya Çumra’da yaşarken, koleksiyon yaptığı dergi katalogları için her akşam dört kardeş derslerimiz bittikten sonra kura çekerdik. Hangi katalog çıkarsa babam bize sayfa sayfa anlatırdı. O dönem Çumra’da kütüphane yok, halk evi yok, sinema ve tiyatronun adı bile yoktu. Biz ilk eğitimimizi işte o kataloglarla babamdan aldık. Ben moda kataloğu çıkması için Allah’a dua ederdim. Çıktığı zaman da babamdan izin alır, beğendiğim modellerin kopyalarını çıkarır, geceleri annemle beraber gaz lambasının titrek ışığı altında bebeklerime elbiseler dikerdik. Tam 18 adet bebeğim vardı. Hepsi de bezden bebeklerdi. Hiç biri taş Avrupa bebeği değildi. Onlara Satı, Bacı, Dudu, Zeyno gibi isimler vermiştim; tıpkı bugün Çağla ve Tülin gibi mankenlerimdi.
Sizin tanımıza göre moda nedir? Moda; içinde ticaret, ekonomi, endüstri, sanat ve estetik olan büyük bir oyun. Günümüz modası pek iyimser değil. Halk artık ne giyeceğim değil, ne yiyeceğim kaygısında. Moda mutlak kültürlere, yaşayış şekillerine göre ayarlanmalı. Japonlar, üretime ve tüketime açısından en zengin ülkelerin başında gelmekle birlikte gelenek, görenek, kültür ve sanatlarına en bağlı memleketlerin de başında geliyor.
Artık moda ve sanat birbirinden zor ayrışır oldu… Evet, zaten moda ve sanat iç içe olmalı. Fakat bugünkü yaşam koşulları içinde modaya sanattan çok ticaret hakim oluyor.
Bir kadın moda stilini neye göre belirlemeli? Kendi sosyal yaşantısına, yaşadığı yere, maddi durumuna ve en fazla da kendi tipine ve rengine göre belirlemeli. Böylece stili, evinin dekorasyonuna da yansıyacaktır.
Sizce iyi bir moda tasarımcısı nasıl olunur? Doğuştan yetenekli olmak şart. İyi eğitim ve çalışmak, çalışmak, çalışmak…
Başarınızdaki en büyük etkenler… 1 – Annem, 2 – Hocam Saniye Tunçalp, 3 – Eşim Mehmet Yorgancıoğlu. Ayrıca, moda dünyasına girip kendi ekolümü yaratmaya başladığım andan itibaren kızım Müberra, sunumlarımızın koreografisi ve müziği dışında kreasyonları çizerken de daima etkili oldu. Onunla daha hareketli, daha genç çalışmalar yaptık. Akademik bilgisi, iki lisana sahip olması daima benim diğer yarımı tamamladı. Daha sonra iki oğlum Haluk ve Faruk da çalışmalarıyla başarılarıma başarılar kattı. (www.zuhalyorgancioglu.com.tr)
YAPIM RANA KORGÜL FOTOĞRAFLAR BARIŞ ÖZÇETİN